Sayın Editör,
Sachan ve ark.1 tarafından yürütülen, orta ve şiddetli kuru göz hastalığında otolog trombositten zengin plazma (oPRP) ile geleneksel tedavinin etkinliğini karşılaştırmalı olarak değerlendiren çalışmayı büyük bir ilgiyle okuduk. Yazarları, çalışmalarında sonuç ölçütlerini net olarak tanımladıkları ve yeterli bir süre ile hastaları takip ettikleri için kutluyoruz. oPRP’nin terapötik özellikleri etkileyici olmakla birlikte, özellikle tedavi yanıtının değerlendirilmesi konusunda, klinik çıkarımların gücünü etkileyen metodolojik ve yoruma dayalı sorunlar olduğunu tespit ettik. Bu sorunların başında, klinik olarak anlamlı en küçük farkı (KAÖF) yakalayan hasta oranı bildirilmeden, Oküler Yüzey Hastalık İndeksi’ndeki (OYHİ) ortalama grup farklılıklarına dayalı çıkarımlarda bulunulması gelmektedir. OYHİ skorlarındaki istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar, hastalar için semptomlarda anlamlı bir azalmaya karşılık gelmeyebilir. Örneğin; OYHİ’de 15 puanlık bir düşüş genellikle KAÖF eşiği olarak kabul edilmektedir.2 Bunun bildirilmesi, hasta tarafından algılanan faydayı daha iyi gösterecek ve klinik uygulamaya geçişe rehberlik edecekti.
Benzer şekilde, gözyaşı kırılma zamanı, Schirmer testi ve kornea floresein boyanması gibi sekonder ölçütlerin gruplar arasında karşılaştırılmasından elde edilen p değerleri yazıda sıkça belirtilse de, bu değerler çevresel koşullardan etkilenebilen, zamana ve gözlemciye bağlı değişkenlerdir.3 Ancak, aynı gözlerden tekrarlı ölçümler yapılmış olmasına rağmen, denek içi korelasyon için varyans analizi veya düzeltme yapılmamış gibi görünmektedir. Bilateral oküler hastalık çalışmalarında, eşleştirilmiş göz verisi istatistik modelleri, bu çalışmada kullanılan bağımsız örneklem t-testlerine göre4 hasta içi korelasyonu daha iyi hesaba katmaktadır. Uygun olmayan modellerin kullanılması, özellikle örneklem küçük olduğunda, tip I hata riskini artırır.
Ek olarak, yazarlar hazırlanan oPRP damlalarındaki trombosit konsantrasyonunu ölçmemişlerdir. Trombosit kaynaklı büyüme faktörü içeriği ile epitel iyileşmesi arasındaki doğrudan bağlantı göz önüne alındığında,5 dozaj doğrulamasının olmaması tekrarlanabilirlik konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Bu durum klinik olarak önemlidir, çünkü başlangıç trombosit seviyelerindeki bireyler arası değişkenlik, özellikle çeşitli hasta popülasyonlarına genelleme yapılırken elde edilen terapötik etkilerin tutarsız olmasına yol açabilir.
Çalışmada oPRP’nin görme keskinliğini iyileştirdiği sonucuna varılmıştır; ancak en iyi düzeltilmiş görme keskinliğindeki (EİDGK) değişikliklerin hiçbir zaman noktasında istatistiksel olarak anlamlı farklı olmaması dikkat çekicidir. Gruplar arasında farklılık bulunmayan EİDGK’nin primer ölçüt olarak kullanılması, özellikle klinik olarak anlamlı bir değişikliği tanımlamak için önceden belirlenmiş bir eşik yoksa, aşırı yorumlama riski taşımaktadır.
Son olarak, konjonktival impresyon sitolojisi verileri yeni ve değerli veriler olsa da, kullanılan derecelendirme sistemi standardize edilmemiş veya referans gösterilmemiştir, bu da histopatolojik yorumun genellenebilirliğini kısıtlamaktadır. Onaylanmış bir skorlama ölçütü yoksa rapor edilen sitolojik iyileşme dikkatle yorumlanmalıdır.
Bu endişelere rağmen, bu çalışma oküler yüzey hastalıklarında biyolojik tedavilerin araştırılmasına değer katmakta ve hastaya özgü rejeneratif tedavilere yönelik artan ilgiyi yansıtmaktadır. Bulguları klinik pratiğe aktarmak için metodolojinin, özellikle de sonuçların bildirilmesi ve istatistiksel modellemenin yapıcı bir şekilde eleştirilmesi esastır. Yazarlara bu gelişen alana katkıları nedeniyle teşekkür ediyoruz.


